Sayfalar

Bazen.



Bazen bi kadın geçer karşına ve sadece ağlar..  Saatlerce.. Sessizce.. Kadınlar hep ağlar ya.
Bazen “bitti” der ve gider.. Hiçbir sey yaşanmamışcasına..
Bazen hiçbir sey söylemez. Varlığından haberdar bile olamazsın. Aranızda hiçbir sey geçmemişcesine..
Bazen, “bırak artık peşimi!” der.. Seni kendine bağladığının ve o bağı çömenin imkansız olduğunu bilmezcesine..
Bazen sende gitmek istersin baya..
Bazen hersey hazırken bile gidemezsin baya baya..
Bazen, ona sarılırken durmasını istersin dünyanın.. Bazense yok olmasını istersin onun olduğu dünyanın..
Bazen bi şiir okursun Cemal Süreyya’dan, Atilla İlhan’dan, Can Yücel'den.. İliklerine kadar hissedersin o şiiri ağzınla değil de yüreğinle okuduğunun..
Bazen uyanır o gereksiz bedenin, derin bi nefes alır ve aynada bakar kendine.. Yaşama, var oma sebebini sorgularcasına..
Ve ölmek istersin bazen.. Zora dayanamayan ve hemen pes eden, zayıf küçük bir çocuk gibi..


#Furkan.

Mutluluk



Kurduğun hayalin gerçekleştiğini düşlemektir mutluluk. kısmen gerçekleşse de..  ama ya o gerçekleşmeyen kısmı? Her nedense o gerçekleşmeyen kısım, bizim bi daha hayal kurmamıza engel olmaz hiç.. 

Daima peşinden koşulmuştur mutluluğun… kaçan kovalanır diye bi söz  vardır. Onun için mi bu kadar değerli , ulaşılmaz buluyoruz mutluluğu ? mutluluk daima peşinden koşulan ama bi türlü yakalanamayan bisey sanırım. Bi türlü tam anlamıyla mutlu olamayız.. hani derler ya, “tam mutlu oldun derken.. “ devamı yok. Varsa da koca bir HİÇ! Ve o hiç’tir aslında bizi mahveden,  yıkan, zaman zaman süründüren..  ve bu da aslında olaylara biraz polyanna gözüyle bakmamız gerektiğine bi işaret olabilir.. 

Bazen düşünüyorum da acaba  kendimizi fazla mı kaptırıyoruz hayallere? Ama bi yandan kaptıralıyız da demek geliyor içimden.. düşünsenize hayallerinizi sınırlandırdığınızı.. o kurşun bile işlemeyecek kadar sağlam olan hayallerinizi.. en ufak bi hayal kırıklığında günümüzü zehir eden o hayalleri söküp atsak hayatımızdan.. sahi o zaman ne kalır ki geriye?  -koca bir hiç.. ne yazık ki..

Belki biz de bi hiçten ibaretiz.. yoksa hayatımız hiç’ler üzerine kurulu olur muydu?

Sessizlik



Kimi zaman şikayetçi olduğumuz ama kimi zaman da tek istediğimiz şeydir  sessizlik.. belki de fazla dozda aldığımız için şikayetçi oluruz kim bilir..  derdimizi, sıkıntımızı paylaşacak birini bulamadığımız zaman muhtaç olduğumuzu hissederiz sessizliğe.. anlarız o zamanlarda insanın kendisi gibi olmayacağını.. ve o zamanlarda haykırasım gelir benim “insanın kendisi gibi yok, içime gömün beni! “ diye.

Zor elde ettiğimiz için kıymetli olduğunu sanırız sessizliğin. Hani malûm, kolay yolla elde edilenlerin pek değerli olmadığı bi dünya üzerinde yaşıyoruz. Belki de sessizlik ile sensizlik arasında ki harf benzerliğinden dolayı severiz sessizliği. Severiz diyorum çünkü onun bile içinde “sen” var.. değişen bi algıdır bu.. ama değişmeyen bisey varsa o da kararlarımızı sessizlikte daha doğru verdiğimizdir. Ne rahatsız eden, ne de şunu yaparsan böyle olur, bunu yaparsan böyle olur diye nutuk atmak için pusuya yatmış kişilerden arınmışızdır o sessizlik ortamında. Belki de kendimizle baş başa kaldığımız içindir..

 “Size göre nedir sessizlik? “ diye sormak istiyorum ama - oluşacak olan sessizlikten korktuğumdan dolayıdır belki – soramıyorum..  sessizlik ile ilgili yığınla soru var aklımda ama yine sessizlikle karşılaşmamak için sormayı düşünemiyorum bile.. Fazla olduğunda korkutucu olan bisey sanırım bu sessizlik.. ne de olsa fazla dozda alıyosun.. ama bünyenin alışması gerekir o sessizliğe ve onun beraberinde getirdiği ; yalnızlığa, karanlığa.. gerçi alışkınım ben hayal kırıklarına.. bilirsiniz cam kırıklarının, temas ettiği yüzeyleri kesme olasılığı var. Ya hayal kırıkları? Onca umutla beslenen hayaller sekteye uğradığında kalbimizi kesiyorsa ve sırf bu yüzden canımız yanıyorsa.. 
Ne kadar garip değil mi.. ama daha da garibi o açılan yaranın tedavisinin bir başka hayalde yatıyor olması..

Yorgunluk



her insanın kendi beyninde yeni bir dünya inşa ettiği yadsınamaz bir gerçektir. ama hersey öyle tozpembe değil ne yazık ki.. hepimizin atlamış olduğu bir husus var ortada : o inşa ettiğimiz dünyanın yapıtaşı kurmuş olduğumuz hayallerden oluşur. Sahi hayallerimiz vardı bizim değil mi ? onca kurduğumuz düşler vs. vs. fark ettiniz mi bilmem ama artık çok fazla “ vs. “ diyorum. belki de kurmuş olduğumuz o hayallerin sonradan bir çöküntüden ibaret olduğunu hatırlamamak içindir.. ne dersin ? hoş. hiç aklımdan çıktığı mı var sanki.. kurduğumuz dünyayı hayallerle beslerdik.. belki de zehirli hayallerdi onlar.. düşünülmesi bile zararlı olan hayaller.. yoksa neden o kurmuş olduğumuz dünya artık bir harabeden ibaret olsundu ki..

hayal kuramıyorum  ben artık..hayır hayır! üstüne alınma hemen! seninle olmadığım için değil.. eah! kimi kandırıyorum ben.. sensiz kurduğum hayaller sanki birer zehirli hançer gibi..etkisini sonradan gösteren cinsten.. gerçi sanki seninle kurduğum hayallerin sonu çok farklıydı.. hayallerin büyüleyici bisey olduğunu söyler dururlar hep.. haklıdırlar aslında.. önce sana mutluluk verir sonra ise ızdırap..

tamam tamam itiraf ediyorum : yoruldum ben artık.. fiziksel değil, ruhsal bi yorgunluk bu.. “ne yapıyosun sanki ?” deme. biliyosun ;

hala yıkılan dünyamızın, o harabenin yıkıntılarını topluyorum…


Böyle Bisey Yalnızlık





  bu sabah uyandım.ilk iş olarak telefonuma baktım gelen mesaj, arayan soran varmı diye. sonra twitter, formspring, facebook üçlemesine bi göz attım ama onlarda da bisey yoktu. şaşırmayın hemen! nerdeyse her günüm böyle geçiyor benim.. ama bugünün bir farklılığı var diğer günlere göre.. kalbimin artık birini sevmek istediğini fark ettim.. birini düşünmek, onsuz bir saniye bile geçirmemek isteyişini hissettim..belki de ona bağlanmak.. arkasından şiirler yazmak.. özlemek.. o sevme, aşk gibi duyguları tatmak istiyor belki de.. kol kola sinemaya, parka gitmek.. hem de çevredeki o çiftlere özenmeden.. ama özendirircesine.. 



   böyle bir boşluk içerisindeyim işte sayın okuyan.. hani uzun süre hiçbisey yemeyen insanın midesi boş kalmasından ötürü küçülmeye başlar ya.  işte aynısı benim kalbimde de olur mu diye korkuyorum.. ne de olsa yıllardır boş.. ne giren olduu, ne de çıkan.. 

   kendimi böyle boşluk içerisinde hissettiğim zamanlarda yazıyorum bu satırları.. içimi bu satırlara döküyorum.. karalıyorum biseyler ve birinin derdime derman olmasını bekliyorum belki de.. bir umut benimkisi.. babam ben küçükken ; " herşeyini kaybetsen de umudunu kaybetme" demişti.. 

- yavaş yavaş kayboluyorum bende karanlıkta baba.. tıpkı umutlarım gibi..



Kelimeler de Yalan Söyler

  

    o gün yatağından kalkıp kahvaltı vs. gibi rutin işlerini bitirmişsindir. aslında "o gün" son derece normal-di. taa ki onu görene kadar.. tutuklu kalmışsındır ona.. belki aşk, belki de fazla hoşlanma.. sahi insanı üzende bu ikisinin arasında ki farkı anlayamamak değil midir ?

   onu düşünmeden geçen zamanın yok  gibidir.. iştahın kesilir, sürekli onun hayalini kurarsın, hatta daha da ileri gidip halüsinasyonlar görebilirsin..karnın ağrır derler.. aşık oluncasalgılanan bir hormonmuş buna sebep olan.. ben hiç aşık olmadım.. yada yada olmuştum sanırım.. bundan 3-5 sene önceydi galiba.. hatırlamıyorum bile.. ben de fazla beğenme ile, aşık olma arasında ki farkı anlayamayanlardanım sanırım.. yoksa aşık olan adam unutur mu hiç? ama çok platoniğe sardığım olmuştur.. cesaretimi toplayıp da açılamadığım niceleri.. bu arada size usta bir konu dağıtıcısı olduğumu söylemiş miydim ? farkına bile varamadınız konuyu dağıttığımın. neyse konumuza dönelim..


   ve açılırsın ona.. o da kabul eder.. çıkmaya başlamışsınızdır artık.. sırf onun yüzü gözünün önüne gelsin diye uyumaya çalışırsın ama nafile.. gram uyku tutmaz.. sonra.. sonra bisey farkedersin..  bunca yaşadıklarından sonra komik, garip ve bir o kadar da acı bir sey ; " sevgin azalmıştır" ona karşı.. ona hissettirmemeye çalışırsın bunu.. sebepsiz ve nedensizce.. belki de onu hala elinde tutailmek içindir.. üzerinden biraz zaman geçmesi için oyalarsın onu.. ama bu, yaraya neşter vurmak gibidir.. adeta körükler ateşi.. artık anlarsın ona karşı beslediğin o "eski" sevginin bir daha gelmeyeceğini..

ona karşı sarf ettiğin "seni seviyorumlar, aşkım, bitanemler" ve daha niceleri artık sıradanlaşmıştır.. onda bi anlam ifade etse de sen de hiç bi anlam ifade etmez.. 


ne acı. geride kalanın bi kaç boş hatıra olması..

kimsesizlik




başlığa bakıp da "kimsesiz çocuk" gibisinden düşüncelere kapılmayın hemen. çünkü böyle bir kimsesizlik değil bu.. çevren bi ton insanla dolu iken seni anlayacak, dertlerini dibine kadar paylaşacak bir gram kimsenin olmamasıdır bu kimsesizlik..

bu durumda olduktan sonra bulunduğun şehirdeki herkes senin arkadaşın olsa da bir hiç'ten ibarettir o topluluk.. ha 1 arkadaşın olmuuş,  ha 1000.. ha bu arada bi arkadaş demişken ; bazen düşünüyorum da keşke sadece 1 arkadaşım olsa.. sıkıntılarımı, sevinçlerimi, dertlerimi, başarılarımı sonuna kadar paylaşabildiğim, bana karşı kin, kıskançlık beslemeyen, enimle menfaat ilişkisine girmeyi aklının ucuna bile getirmeyen biri.. bunları düşündükce bile bi ferahlık kaplıyor içimi.. 

bi yerde duymuştum ; her insanın bir ütoplası varmış kendi beyninde oluşturduğu.. hayallere dalarmış o kurduğu dünyasında.. çok hoş ve bir o kadar da imkansız olan hayaller.. "düşünmek, başarmanın yarısıdır." demiş ünlü bir düşünür. erkek bir düşünür. sahi sadece erkekler mi böyle yalnızdır ? yoksa kızlarda da kabarır mı bu tür hisler ? ben hiç kız olmadım anlayamıyorum onları bu yüzden.. konuyu hazır düşünürlerden açmışken bir kadın düşünürden de alıntı yapayım ; "bir kadın diğer kadını bile anlayamıyorken, bir erkek bir kadını asla anlayamaz."  bence o düşünürlerin, düşündüklerinin yarısı gerçek olsaydı bugün dünya bambaşka olurdu.. kinden, fesatlıktan, kıskançlıktan uzak bir dünya.. ütopya içinde ütopyaya daldım bilmem fark ettiniz mi..

anlayacağınız yüzüyorum bu yalnızlık denizinde.. kaçıyoruz birbirimizden sonunu düşünmezcesine.. bakalım ilk kim boğulacak bu yalnızlık denizinde.. 

geride bırakılanlar..





eğer bu yazıyı okuyorsan muhtemelen insansındır. yani öyle olman gerekir. doğarsın, büyürsün ve ölürsün. ama eksik bir şey var sanki burada..  büyük bir boşluk.. tamam tamam buldum ; çok ama çok seversin birini..  onu düşünmeden geçmez bir saniyen.. iştahın kesilir, hayatın asıl o zaman bir anlam kazanır.. sana ne olduğunu bile bilmezsin ama ‘’aşk’’ tır bu..  ne yaparsın – edersin açarsın, dökersin içini.. o da senden hoşlanmıştır.. ve artık çıkmaya başlamışsınızdır.. günler senin ona sevginin artmasıyla gelir geçer..

hiç ummadığın, beklemediğin bir gün gelir ve o koca dünyanı 3 kelime ile başına yıkar  ; “ailemin tayini çıktı. “sonrasında olacakları düşünmeden önce  küçümsemeyin bu lafı..  o anda söylenecek bi dolu laf olmasına rağmen tek kelime çıkmaz boğazından.. o günden sonra hayatının artık boş olduğunu, bir şeylerin daima eksik kalacağı düşüncesi beyninin en uç noktalarına bile işlemiştir artık..

günlerin onun gideceği, gittiği ve gittikten sonraki günlerini düşünmekle geçer.. garip. Boş olan bir şeyi düşlemeye çalışırsın.. ona  - gitme-  bile diyememişsinizdir.. benim günlerim onsuz nasıl geçecek , günlerimi geçtim saniyem nasıl geçecek diye düşlersin.. ama hiç üzülme ; saniye de geçer, saatte geçer, gün de geçer ve ömürde geçer.. başlarda düşünemezsin ama böyledir işte.  Sen hâla onsuz günlerinin nasıl geçeceğini düşünürken o, ne geride bıraktıklarını düşünür ne de geçmişte yaşadıklarını.. zaten en çokta bu koymaz mı insana.. ?

ve geride bırakılanlar o andan itibaren boş, gereksiz bi dolu anıdır..

ben bilirdim..





ben bilirdim kendimi, düşüncelerimi, tabularımı, haksızlıklarımı, yaptıklarımı, yapacaklarımı. belki bildiğimi sanırdım. çok düşünmenin getirisimi götürüsümü bunu hiç bilmedim, o kadar da önemli değil zaten. şanssız olduğunu sanan insanlar aslında kendi şanslarını yaratabiliceklerinin farkında olmayan şanslı insanlardır. fakat onlar soyutlanmışlardır, haberleri olmaz, körleşmişlerdir, bilmezler. belkide zamanı gelmemiştir henüz, bende yeni öğrenmiş olamazmıyım...nasıl değişir insan yada ne için değişebilir ne kadar sürer bu değişme evresi, süreklimi değişir yoksa bir yerde kesilir mi ? karar vermek büyük bir yanlış olabilir mi ? ucu açıkmı tutulmalı fikrin, zihnin , sorunun ve cevabın. köşe bucak kaçmakmı sızlayan yaralarla, gizlice acısını çekmek, kendinden geçip değiştirmek çabasımı fikirlerini, halden hale sokmak mı ? nedir bu beceremediğim sanki bir benmi sevmişim, yalnız benmi farkındayım tarifi mümkün olmayan bu şeyin. ben aşkı yazardım, dile getirirdim o öğrenmemeye yeminli. duyamazdı kördü, sağırdı görmezdi. olmasamda olur mu ? derdim olur hemde bal gibi olur gözlerle bakardı...Ama neye ,nasıl, hangi kimlikten. Aşkı biz yazardık siz yaşadığınızı sanardınız.'' bitmez derdim bitirdim , bitmiş olan şeyin son günü gibi ilk günüde zaten bitmişti .. yetişemedim hakkınızı helal edin.''


[ #] Karalamalar



bıktım artık yalancı gülüşlerden
halime bakanlarda oluşan o iğrenç tebessümden
gidin! kaybolun yanıbaşımdan
susutururum içimdeki o canavarı belki o zaman..



kaptan !



 

kaptan ! rotasını şaşırdım yalnızlığın.. kayboldum kimsesizliğin denizinde.. yok mu yanında pusulan ? yardımcı olamaz mısın bana ? versen bir yelekenli.. hayır hayır ! o yelkenli bile yönetilmez tek başına.. iyisi mi sen bana bir tahta parçası ver.. o da yeterli buradan kurtulup o yalnızlık zincirlerini kırmak için.. hayır hayır ! bana her şeyi de ama “alışmalısın buna” deme.. alışamam ben buraya.. yapamam ben böyle.. burada kimsesiz kalıp boğulmaktan, yardım bulamamaktan değil ; onsuzluğa alışmaktan korkuyorum.. onsuzluğa alışmak iyi midir acaba kaptan ? bana sorma ; denemedim ben hiç.. denemeyi geçtim düşünmedim bile.. kim bilir.. fırsatım olmadı belki de.. ama düşünmekten bile korkuyorum bu ihtimali be kaptan.. sence hiçbirşey düşünmemek  midir bunun çözümü kaptan ? sahi var mıdır böyle biri ? varsa bilelim.. hazırım ben bunu öğrenip bedelini ödemeye..

neyse neyse.. senden iş çıkmayacak kaptan.. sende terk ettin beni.. ama her zaman söylediğim gibi ; canın sağ olsun be.. kalbimin sesini dinleyip bulmaya çalışırım ben yolumu.. rıhtımda bekleyen tek kişi olmasa bile..ama sen sakın söyleme bunu.. ben ne yapar eder yine zor da olsa uzmanı olduğum seyi yaparım ;

kendimi avutmak..

kaptan ! rotasını şaşırdım yalnızlığın.. kayboldum kimsesizliğin denizinde.. yok mu yanında pusulan ? yardımcı olamaz mısın bana ? versen bir yelekenli.. hayır hayır ! o yelkenli bile yönetilmez tek başına.. iyisi mi sen bana bir tahta parçası ver.. o da yeterli buradan kurtulup o yalnızlık zincirlerini kırmak için.. hayır hayır ! bana her şeyi de ama “alışmalısın buna” deme.. alışamam ben buraya.. yapamam ben böyle.. burada kimsesiz kalıp boğulmaktan, yardım bulamamaktan değil ; onsuzluğa alışmaktan korkuyorum.. onsuzluğa alışmak iyi midir acaba kaptan ? bana sorma ; denemedim ben hiç.. denemeyi geçtim düşünmedim bile.. kim bilir.. fırsatım olmadı belki de.. ama düşünmekten bile korkuyorum bu ihtimali be kaptan.. sence hiçbirşey düşünmemek  midir bunun çözümü kaptan ? sahi var mıdır böyle biri ? varsa bilelim.. hazırım ben bunu öğrenip bedelini ödemeye..

neyse neyse.. senden iş çıkmayacak kaptan.. sende terk ettin beni.. ama her zaman söylediğim gibi ; canın sağ olsun be.. kalbimin sesini dinleyip bulmaya çalışırım ben yolumu.. rıhtımda bekleyen tek kişi olmasa bile..ama sen sakın söyleme bunu.. ben ne yapar eder yine zor da olsa uzmanı olduğum seyi yaparım ;

kendimi avutmak..

ayrılık üzerine.. vol2.




teninin teninden , sarılırken kolunun kolundan çekilmesinden çok ruhların birbirinden ayrılmasıdır ayrılık.. ve bir daha asla bütünleşemeyeceği , birleşemeyeceğinin bilincinde olmanın verdiği acıya katlanmaktır.. sahi şu reenkaryasyon gerçek olsa da en azından ruhunun benim bedenime gireceği ihtimalini düşünsem.. öyle yaşasam.. ne de olsa bir umuttur yaşamak.. hadi teninin kokusundan , o sana sarılırken , okşarken saçını kokunu içime çekmeyi geçtim sadece ruhuna da razıyım.. ne de olsa en gerçekci ihtimal o.. ruhlarımız uyuşuyordu bizim değil mi ? hani diyordun bana sen ruh ikizimsin hiç ayrılmayalım diye..

“ tüm yaşadıklarımızı unut. “ demiştin. ya o yaşadığımız duygular ? sıcak su ile duş aldığımızda daha iyi temizlenirmişiz- arınırmışız . Öyle duymuştum. düşündüm de kaynar su ile duş alsam gün boyunca arınır mıyım o duygulardan ? ya da ister miyim ki arınmak ? unutmak ister miyim o anları ? sensizlikle çektiğim azap daha dolmadı mı ? bitmedi mi çilem ? dolmadı mı daha cezam ? daha ne kadar sürer ki bu eziyet ?  sürmeli mi ? müsait olduğunda sever misin beni ? sen.. sen hiç gördün mü birisi için yanan bir kalbi ? ben görmedim ama yaşadım.. yanan kalp yaşamaz diyenlerin halt ettiğini burada öğrendim  ben..   

peki o zaman aşk ölüm müdür ? yoksa yaşamın ta kendisi mi ? bana sormadın ama yine de söyleyeyim ben ;

yaşarken ölmektir aşk..

boşluk..



hani olur ya bazen boş hayallere dalarsın.. son derece nedensiz , sebepsiz ve bir o kadar da yersiz.. hayatında koca bir boşluk olduğunu sezinlersin.. belki de o boşlukları da daldığın hayallerle doldurmak istersin.. tıpkı çocukken oynadığın ev yapma oyunlarında boşlukları legolarla doldurduğun gibi.. sahi , legolarında aralarında, içlerinde boşluk yok mudur ? vardır elbet.. ama bunu fark etmeyiz biz.. çünkü bakış açısı denilen o uğraştırıcı ve hayatımızı etkileyen bir yeti vardır.. aslında  başlangıçta önemsiz gibi görünse de son derece önemlidir o..  en kötü durumdayken bile kendinizi iyi hissettirecek ve girdiğin duygusal sendromda kendinizi avutmanızı sağlayabilecek bir yetidir o.. tıpkı ev yaparken  gerekli olan parçanın aslında kırık olması ama yine de inatla o kırık legoyu boş olan yere yerleştirmek ve sanki doğru bir şey yapmış gibi davranıp “ ev bitti! “ diye sevinmek gibi..

o an !




birini düşleyip hissiyatın doruklarına  çıktığın anda aslında senin onun, onun da senin yanında olamayacağı gerçeğinin istemsiz olarak aklına gelmesiyle yaşadığın çöküntüdür  “ o an ” ..


+ belki de böylesi daha iyidir.. kim bilir..
+ hayır hayır! Saçmalıyorum yine..
+ hayır saçmalamıyorum ! eğer yanımda olsaydı onunla ilgili kurduğum hayal dünyasına bu kadar dalıp onu düşlerimde göklere çıkarmayacaktım.. benim için daima yerinde sayacaktı.. ne bir adım ileri , ne de bir adım geri..

“ o an “ geldiğinde yaşayacağın çöküntüyü sezemezsin.. ölüm gibi sinsidir o lanet olası düşünce..

+ lanet mi ?
+ evet lanet !
+ neden ?
+ çünkü  “o an” gerçeğini önemsemezsin, küçük görürsün onu.. ama bilemezsin onun ölüm gibi sinsi olduğunu.. ne olacağını sezemezsin..

“o an” gerçeğiyle yüzleşirsin ve o anda düşüncelere dalarsın “ ne bu ?” diye.. söylediğim gibi ; ölüm gibi sinsidir “o an”.. o düşüncelerin seni de içine aldığının farkına bile varamazsın..

  ve son olarak sevdiğin kişinin senin yanında bile kalamayıp da başka bedenlerde heyecandan nefes nefese kalmasıdır  “o an”..


ayrılık üzerine..





sevdiklerini ve seveceklerini geride bırakıp , gördüklerini ve göreceklerine doğru bir serüvene başlamaktır ayrılık..

ayrılık , binlerce yağmur tanesinden hiçbirinin sanki senden kaçıyormuşcasına değmemesi kadar acı verir insana..

yağmur taneleri demişken ; aslında her yağmurda yağmur taneciklerinin birbirinden ayrılık sahnesi vardır..çoğu insanın dikkatini çekmese de..

ve ayrılık bazen bir yaprağın dalından ayrılmasıdır..

ruhsal çöküntü..




bir sabah uyanırsın nedensiz , amaçsız ve bir o kadar da gereksiz düşüncelere dalarsın.. bunları düşünmekten kendini alıkoyamazsın.. çünkü daha neden bunları düşündüğünü bile bilmiyorsundur..
ne hâl hatır soran bir dost vardır o gün, ne de konuşmak isteyen bir arkadaş..  hepsi sevgilileriyle kurdukları ütopya’lara dalıp gitmişlerdir.. öyle ona buna tavsiye verecek zamanları yoktur o sevişgenlerin.. sen ölmüşsün , kalmışsın umurlarında mı ?

düşünürsün ;  “ ben bunu hak edecek ne yaptım ? “ diye.  ama unutma ! neden böyle olduğunu bilmiyorsun. Tahmin dahi yürütemiyorsun..  “ seni ne  bu hale getirdi ? , neden böyle garipleştin ? “ diye düşüncelere dalarsın ama nafile.. ne bir adım ileri gidebilmişsiiin ne de bulunduğun adımı anlayabilmişsin..

ama.. ama.. bi saniye.. bi şarkı sesi geliyo’ üst kattan ;


depresyondayıım unutuldum, aldatıldım..
sevgilimden ayrıldım çok yalnızım..


-ve bir de bakmışsın ki teşhis konulmuş.. 

içimden gelen..





Baslıksız bir yazı . . .Devamında hep sen varsın ...

Vakitsiz gelen gitmelerin , vakitsiz ağlamalarla geri döndü bedenime.
Sen yoktun , gelmeyecektin artık , benim olmayacak , elimi tutmayacaktın.
Yalnızlığım , beni genç yaşta yaşamdan soğutan bir hastalıktı artık.
Yalnızlıktı beni uçurumun kenarından sensizliğe iten ,
Yalnızlıktı gözlerine bakamayacak olmaktan beni kör eden.
Ve kimsesizlikti seni benden götüren , intihara teşebbüs ettiren...
Ağlamalarımın , kalp kırılmalarımın sebebi sen ; bir zamanlar en güzel günlerimin sebebiydin.
Yoktun , benden gittin.
Artık vakitsiz gelen sensizliğin ağına düşen bir hastanın , yalnızlık uçurumundan atlamasıydı senin olmayışın...
Kimi zaman gecenin karanlığında kimsesiz bir çocuğun hıçkırıklarıydı yalnızlık,
Kimi zaman giden bir sevgilinin gitmesini engelleyememekti...
Yalnızlık ; affedilmeyecek bir günahtı...
Bu günahın en büyük bedeli seni görememek , tenini hissedememekti,
Bunu düşünmek bile bana ızdırap veren bir cezaydı aslında..


#Furkan.