Kimi zaman şikayetçi olduğumuz ama kimi zaman da tek istediğimiz şeydir sessizlik.. belki de fazla dozda aldığımız için şikayetçi oluruz kim bilir.. derdimizi, sıkıntımızı paylaşacak birini bulamadığımız zaman muhtaç olduğumuzu hissederiz sessizliğe.. anlarız o zamanlarda insanın kendisi gibi olmayacağını.. ve o zamanlarda haykırasım gelir benim “insanın kendisi gibi yok, içime gömün beni! “ diye.
Zor elde ettiğimiz için kıymetli olduğunu sanırız sessizliğin. Hani malûm, kolay yolla elde edilenlerin pek değerli olmadığı bi dünya üzerinde yaşıyoruz. Belki de sessizlik ile sensizlik arasında ki harf benzerliğinden dolayı severiz sessizliği. Severiz diyorum çünkü onun bile içinde “sen” var.. değişen bi algıdır bu.. ama değişmeyen bisey varsa o da kararlarımızı sessizlikte daha doğru verdiğimizdir. Ne rahatsız eden, ne de şunu yaparsan böyle olur, bunu yaparsan böyle olur diye nutuk atmak için pusuya yatmış kişilerden arınmışızdır o sessizlik ortamında. Belki de kendimizle baş başa kaldığımız içindir..
“Size göre nedir sessizlik? “ diye sormak istiyorum ama - oluşacak olan sessizlikten korktuğumdan dolayıdır belki – soramıyorum.. sessizlik ile ilgili yığınla soru var aklımda ama yine sessizlikle karşılaşmamak için sormayı düşünemiyorum bile.. Fazla olduğunda korkutucu olan bisey sanırım bu sessizlik.. ne de olsa fazla dozda alıyosun.. ama bünyenin alışması gerekir o sessizliğe ve onun beraberinde getirdiği ; yalnızlığa, karanlığa.. gerçi alışkınım ben hayal kırıklarına.. bilirsiniz cam kırıklarının, temas ettiği yüzeyleri kesme olasılığı var. Ya hayal kırıkları? Onca umutla beslenen hayaller sekteye uğradığında kalbimizi kesiyorsa ve sırf bu yüzden canımız yanıyorsa..
Ne kadar garip değil mi.. ama daha da garibi o açılan yaranın tedavisinin bir başka hayalde yatıyor olması..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder